İstanbul'da iseniz ve vakit ayırabilirseniz "Fotoğraf formları fotoğrafçılığı" ile "Gerçek Fotoğrafçık"ın ne olduğunu Ara Güler'in "Fotoğraf Üzerine Sohbetler" buluşmasında bir nebze çözebileceğinizi düşünüyorum.
http://www.akbanksanat.com/etkinlik-takvimi/?tarih=20130109&hafta=0&etkinlik-detay=11918&etkinlik=Foto%F0raf+%DCzerine+Sohbetler (http://www.akbanksanat.com/etkinlik-takvimi/?tarih=20130109&hafta=0&etkinlik-detay=11918&etkinlik=Foto%F0raf+%DCzerine+Sohbetler)
Ara Güler toplantısına katılmıştım.Oldukça keyifli bir toplantıydı.Ara hoca şunu dedi;fotoğrafta insan yoksa ben ona fotoğraf demem.Ben de genelde manzara ve mimari(yapı) çekimlerinde insana fazla yer vermiyordum.Bundan sonra insanların olmasına daha çok dikkat edeceğim.
Çektiği fotoğrafları beğeniyorum. Bilgili olduğu da kesin de. Adamdaki o aşırı kibir resmen tiksindirtiyor adamdan.
Ara hoca şunu dedi;fotoğrafta insan yoksa ben ona fotoğraf demem.Hocam öncelikle fotoğraf'tan kastın ne olduğu bilinmeli , belliki "Ara Güler Fotoğraf Anlayışına göre İnsansız fotoğraf olmaz" ancak dünyayı değiştiren temel ve bilgi toplumunu oluşturan temel direktir fotoğrafçılık...
Dali'nin de fotoğraflarını çekmişsiniz...
Deliler grubu vardı Dali'nin etrafında. Çünkü etrafında serseri istiyor Dali. Benim bir kız arkadaşım vardı. Meğer Dali, onun vaftiz babasıymış. Beni aldı, götürdü. Bir gün dedim ki ben senin doğru dürüst resmini çekeceğim. “Peki yarın çekeriz” dedi. Bir gittim, 3 tane Fransız gazeteci. “Dur ben onları salarım şimdi” dedi. Oturttu adamları karşısına, “Söyle bakalım ziftin formülü nedir?” dedi. Üçü de bilemedi tabi. “Hah işte. Ben bastonumu alır, ziftin içine batırır, dışarı çıkarırım 250 bin dolar eder, bunu sen yaparsan deli derler. Şimdi git dediğimden ne anladıysan onu yaz” dedi. “Ben Salvador Dali'yim, sen kimse değilsin” diyor adam.
http://t24.com.tr/haber/ara-guler-ermeni-oldugumu-gizledim-turkiyede-pstlar-vardir-takar,228582
Paris'te Montparnasse'ta bir kahvede oturuyorum, bir saat sonra lonesco ile randevum var. Vakit dolduruyordum. Önümde adamın biri gazeteyi çift sayfa açmış, okuyor. Yapacak iş yok, uzaktan okunabilen iri harfleri okumaya çalışıyorum. Falan Filan derken, gazetenin sağ alt tarafında bir başlık gözüme çarptı adamın ense kökünden. Şimdi tam anımsamıyorum, " Village Bossure" ya da "Village de Bossure" gibi bir şey. Önce pek bir anlam veremdim, sonra birden uyandım. Evet Köyün Kanburu, Kemal Tahir'in romanının bir adı. Meraklandım; bir Fransız "Köyün Kanburu" diye bir roman mı yazmıştı, yazı mı yazmıştı? Ayağa kalkıp iyice baktım gazeteye. Başlığın altında yazarın adı yazılıydı: Kemal Tahir. Köyümün Kamburu Fransızcaya çevrilmiş, tefrika ediliyordu. Gurur duydum. İşte okuyun, Fransızlar, bu da Türk romanı! Tabii insan oralarda olunca, biraz daha milliyetçi oluyor, özellikle de Fransa'da şımarıklığın dünyasında.