İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - excil

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 8
16
Metz 48 AF-1  duruyor mu? İbrahim abi hala listede ?

17
+1

18
Genel Konuşma Forumu / Ynt: murat (nordys) e selam
« : 21 Şubat, 2014, 01:45:14 »
İnsanlık sadece vicdanı olanlarda hükmeder.

Suriye konusunda şahsi görüşüm sadece aldatılıyoruz, gerçekleri 10 yıl sonra okuruz.


İtalyan siyaset felsefecisi Niccola Machiavelli (öl. 1527), iktidarını korumak ve arttırmak için bir hükümdarın acımasız bir güç kullanımı ile birlikte hile, entrika, yalan ve kurnazlıktan da yararlanması gerektiği öğüdünü vermekle ünlüdür.

Tarih boyunca birçok siyaset felsefesi düşünürü “Devletin amacı” üzerinde yoğunlaşmıştı. Devlet, daha üst bir amaç için kullanılacak bir “araç” olarak düşünülmekteydi. Bu üst araçlar da adalet, mutluluk, özgürlük ve din gibi yüce değerlerde toplanmaktaydı. Devlet bunlar için var olmalıydı. İbni Haldun’da bile devletin yüce amaçlar için var olduğu kabul edilmekte, fakat devletin ne ile (asabiyet) ayakta duracağı konusu öne çıkarılmaktaydı.

Machiavelli örneğinde ise devletin bizatihi kendisinin bir amaç haline geldiğini görüyoruz. Machiavelli’de adalet, mutluluk, din, özgürlük, insan hakları vs. devletin amacı değil aracıdırlar. Eğer bunlar devletin varlık ve bekasını sağlıyorsa değerlidir. Machiavelli’ye göre bu değerler kendi başına bir anlam ifade ediyo olabilir, fakat çoğunlukla görülmüştür ki devlete yarayacak şeyler değildir. Fakat bunlardan devletin varlık ve bekası için yararlanılmalıdır.

Machiavelli’ye göre “devletin amacı devlettir.” Ona göre devletin kendine özgü bir mantığı vardır ve o mantık “güç” üzerinden işler. Dinin mantığı ise “ahlak ve erdem” üzerine kurulmuştur. Bu açıdan ahlaksızlık dinin mantığına göre günah olabilir. Devletin mantığında ise güçsüzlük günah sayılır. Bu nedenle iktidarı elinde tutan hükümdar bütün enerjisini kendisine “güç” getirecek şeyler üzerinde yoğunlaştırmalıdır.

Bu açıdan Machiavelli’nin Roma Katolik Kilisesi’ne yönelik eleştirisi öncekilerden farklı olarak dinî, ahlaki, metafizik vs. açıdan değildir. Ona göre Roma Katolik Kilisesi, İtalya’yı yönetmede yeterince başarılı olamamıştır. İtalyan devletini güçsüzleştirmiş, parçalanmasına neden olmuştur.

Machiavelli’ye göre, bir hükümdar tilki ve aslanı taklit etmelidir. Ona göre hükümdar tilki gibi tuzaklara karşı tedbirli, aslan gibi de kurtlara karşı cesaretli olmalıdır. Çünkü iktidar mücadelesinde iki yöntem vardır; hukuk ve kuvvet… İlki insanların, ikincisi hayvanların yöntemidir. Çoğunlukla ilk yöntemin başarısız kalması sebebiyle hükümdar ikinci yönteme başvurmak zorundadır. Aksi halde tasfiye olur.

Machiavelli’nin en çok tartışılan görüşlerinden birisi de hükümdarın gerektiğinde verdiği sözden dönmesi gerektiği görüşüdür. Ona göre hükümdar kendisini bağlayacak bir inanç ve değer sahibi olmamalıdır. Hükümdarın, iktidar olmada ve iktidarı elde tutmada işe yaramadığını gördüğü halde ahlaki değerlere bağlılıkta ısrar etmesi siyesetin tabiatına aykırıdır. Hükümdar, verdiği sözde durmanın çıkarını zedelediğini gördüğünde, sözünde durmak zorunda değildir. Çünkü ona göre devlet mantığında aslolan değerler değil güçtür. (Machiavelli; Hükümdar, çev. Rekin Teksoy Oğlak, İst. 1999)

Demek ki “Paranın dini imanı olmaz” sözü, “Güç, kendi başına bir değerdir, onu sınırlayacak bir şey yoktur” demekle aynı şey olup dört dörtlük bir Makyavelizm oluyor.

Eğer bununla “Ticaret yaparken kimin hangi dinden ve imandan olduğunu bakılmaz” denmek isteniyorsa, bu, paranın dini imanı olmayacağı anlamına gelmez. En azından bu böyle söylenmez. Burada başka bir psikoloji var…

Kontrolsüz güç, güç değildir. Sınırlandırılmamış bir iktidar despotluk ve tiranlık anlamına gelir. İnsanlık tarihinde, kontrol altına alınması ve sınırları titizlikle çizilmesi gereken bir şey varsa, o da, güç ve iktidar olmak icabeder.

Bu kontrol ve sınır çizme, ister dinden gelsin ister din dışından gelsin fark etmez. İlla ki paranın, gücün ve iktidarın sınırları olmalıdır. Mesela para ile satın alınamayan şeyler olmalıdır. Gücün ve iktidarın sözünün geçmediği alanlar olmalıdır. Devletin üstünde yüce değerler olmalıdır.

“Paranın dini imanı olmaz” demek, “Gücün, iktidarın, devletin dini imanı olmaz” demektir. Burada “devletin dini imanı” dediğimiz şey bildiğimiz anlamda din iman değildir. Devleti sınırlayan değerler demektir. Mesela “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” dediğinizde, devlete din iman vazetmiş olursunuz. Yani devletin gücünü bunlarla sınırlandırmış, ona üstün ve yüce değerler vazetmiş olursunuz. Bu değerlerin neler olması gerektiği ise ayrı bir tartışma konusudur. Biz burada parayı/iktidarı/devleti sınırlandıran şeyler (dini imanı) olur mu olmaz mı onu konuşuyoruz.

Demek ki parayı/gücü/iktidarı/devleti sınırlandıran şeler olur. Aksi halde bunlar yırtıcı birer canavara dönüşerek çevreye zarar verirler.

Machiavelli’nin bu noktada iyi bir hizmet yaptığı söylenebilir. O da, dini imanı olmayan para yani kontrolsüz ve sınırlamasız güç ve iktidar arsuzunun insanı ne hallere düşürebileceğini göstermesidir…

Bugün Türkiye’de gördüğümüz bunlardan başkası değildir. Bir zamanlar “Şefaat Ya Resulullah!” diye yola koyulanlar “İnşaat Ya Resulullah!”, oradan da “İktidar Ya Resulullah!”a gelmiş bulunuyorlar. Bu “Paranın dini imanı olmaz” zihniyetinin bir zamanların ‘dava adamlarını’ getirdiği son noktadır. Biz buna “dava”nın ölümü diyeceğiz.

DAVANIN ÖLÜMÜ

Rahmetli Aliya İzzet Begoviç’e göre din ve devrim de acılar ve ıstıraplar içinde doğar. İkisi de refah ve konfor içinde yok olup gider. Gerçekten devam eden sırf onların gerçekleşmesi çabasıdır. Onların gerçekleşmesi ise, aynı zamanda ölümleri demektir. Din de devrim de gerçekleşirken, kendini boğacak kurumlarını, statükolarını doğururlar. Devrim yalan söylemeye ve kendi kendine ihanet etmeye başladıktan sonra statükolaşmış sahte dinle ortak bir dil kullanmaya başlar…(Doğu ve Batı Arasında İslam; s.92)

Bunlar öylesine gerçeğin ta kendisini ifade eden sözlerdir ki, dünyanın hangi büyük dinine ve devrimine baksanız aynı serencamı yaşadığını görürsünüz.

Demek ki “dava”; 1- Refah ve konfor içine gömülerek, 2- Kendini boğacak statükolarını üreterek, 3- Yalan söylemeye başlayarak, 4- Kendine ihanet ederek 5- Sahte bir din ile ortak dil kullanmaya başlayarak ölüyor. Bunlar gerçekleştiği an “dava” dediğiniz şey de musalla taşına yatmış oluyor.

İlk olarak “davanın” mahiyeti değişiyor. İnsanlar “dava” deyince aynı şeyi anlamaz oluyorlar. İyi bir yere gelmek, köşe kapmak, ihale götürmek, inşaat dikmek, kat yat, araba markası, jeep, daha rahat yaşam, hayatın nimetlerinden alabildiğine yararlanma esas mesele haline geliyor. Öyle ya ‘Cenab-ı Hak nimetini Salih kulları üzerinde görmek istemekte’ değil miydi? Artık dava sohbet toplantılarındaki veya tefsir derslerindeki “dava” değildir. Pastalı çaylı ikram yarışına girilen ziyaretlerin “Şekerim, haberin var mı, kocam şef oldu” övgüsüne mahzar olmak için çalışılan “dava”dır…

Aslında bunun adı artık dava da değildir.

İkinci olarak, “yeni sınıf” kendi statükosunu üretiyor. Etrafına duvarlar örerek dışarıda neler olup bittiğini anlayamaz ve göremez oluyor. Artık dava Siyonizm, faşizm, komünizm filan değil; kariyerizm ve konformizmdir. Yani yine “izm”ler vardır. Bunu eleştiren herkes düşman sayılır. Artık bu yeni izmlerin yılmaz savunucuları, gazetecileri, yazarları, idealogları vardır. Statüko kendi yarattığı asude gölgelikler altında rahattır. Kafa konforunu bozacak en küçük bir ses “çıkıntılık” olarak görülür. Yeni sınıf öyle zavallıdır ki öldüğünün farkında bile değildir.

Üçüncü olarak konumunu muhafaza etmek için yalan söylemeye başlıyor. “Gerçek” rahatı kaçıran bir şey olduğu için bilinmemelidir. Bilinse bile gerçeğin öyle olmadığı söylenmeli ve “karizma” çizilmemelidir. “Cenabı-ı Hakkın Salih kulları üzerinde görmek istediği nimetlere” nail olanlar bunu kaybetmemek için, nail olmayanlar da sıranın kendilerine bir an önce gelmesi için her tür yalanı mübah görmeye başlıyorlar. Nail olanlar olmayanları görmezden gelirken, nail olamayanlar da onların bunu hak etmediğini, asıl Cenab-ı Hakkın o nimetleri kendi üzerlerinde görmek istediğini ispat için her tür yalanı gözlerini kırpmadan söylemeye hazırdır. Her ikisinde de dava Cenab-ı Hakkın üzerinde nimetlerini görmek istediği salih kulların kendileri olduğu davasıdır. Nedense Cenab-ı Hakk nimetlerini hep onlar üzerinde görmek istemektedir.

Dördüncü olarak kendi kendine ihanet etmeye başlıyor. Kardeşlik düşmanlığa, özgürlük özgürlükleri bastırmaya, adalet nimetten pay almaya dönüşüyor. Otuz yıl önce ne söylenmişse tam tersi söylenmeye başlıyor. Nimetin üzerinden gitmemesi için buna mahkum ve mecbur olunuyor.

Beşinci olarak bütün bunlar ideolojikleşiyor. Bunun için ya sahte bir din üretiliyor veya onun yerine geçecek bir ideoloji. Keskin bir kılıç gibi ya bu tarafta ya öbür tarafta görülüyorsunuz ve birine göz kırptığınızda diğeri, diğerine göz kırptığınızda da öteki tarafından biçiliyorsunuz…

Böylece davanın ölümü gerçekleşmiş oluyor. Zavallı “dava” cenaze namazına gelenlerin timsah gözyaşları arasında defnediliyor. Aslında ölen dava değil; kendi ruhlarıdır.

Begoviç’in dediği gibi ölmeyen gerçekten onları gerçekleştirme çabasının bizzat kendisidir. Bu ise dışarıda değil; içeride; ruhun ve vicdanın derinliklerinde yaşayan bir şeydir. Cenab-ı Hakkın görmek istediği nimet asıl orada olandır. Hem Kuran’a göre nimet mal, mülk, servet değil; ruhtur, vicdandır, imandır. Asıl bunları kaybeden ölmüştür.

Demek ki “dava”, sadece rahatça namaz kılmak, oruç tutmak, her yerde başörtüsünü serbest bırakmak, dindarların rahatlığa ve bolluğa kavuşması demek değil…

Esasında dava dediğiniz bunlardan sonra başlayandır. Çünkü bunlar size yarayan şeylerdir. “Öteki” için ortada bir fedakarlık yoksa orada erdemden bahsedilemez.

Sahici anlamda dava, yeryüzünde son kız çocuğu toprağa gömülmekten kurtarılana, son aç doyuruluncaya, son mazlum zulümden kurtarılıncaya, işgal altındaki son ülke özgürlüğüne kavuşuncaya, Dicle ve Fırat kenarında kaybolan son koyunun hesabı soruluncaya, son Ebu Lehep düzeni yıkılıncaya kadar sürecek bir mücadeledir…

Bunların geçmişte bir kez yaşanıp bittiğini mi sanıyorsunuz?

Eğer öylese siz hiç Kur’an okumamış, ‘dava’ diye çelik çomak oynamışsınız demektir…

R. İhsan Eliaçık

19
Genel Konuşma Forumu / Ynt: Dizüstü Bilgisayar önerisi...
« : 21 Şubat, 2014, 01:30:22 »
Arkadaşlar dizüstü bilgisayar alacam,Bütçe 1600-1700'e kadar çıkabilirim, 15inch'den küçük olmayan ve photoshop'u hızlı bir şekilde çalıştırabileceğim bir laptop arıyorum.Marka, model tavsiyesinde bulunabilir misiniz?

Notebook ların en büyük sorunu ısınma, benim tavsiye edeceğim marka ASUS olur fiyat aralığınıza uygun bir modeli seçebilirsiniz. kış için alacaksanız casper alın doğalgaz faturası ödemezsiniz evi ısıtır :)

20
Pentax K-3 / Ynt: K-3 mü K-5 IIs mi ACİLL !!!!
« : 21 Şubat, 2014, 01:19:00 »
İbrahim abi henüz elime  geçmeyen K-3 deneyimlerime dayanarak söylüyorum:) abi senin denemediğin gövde kalmadı 2015 deki fujiye yatırım yapmak istiyorsan k-3 al elinden çıkarması kolay olur :)

21
Zaman Aşımı / Ynt: Tüm ekipmanım satılıktır.
« : 19 Şubat, 2014, 09:15:47 »
İlanıma ve özelden msg atan tüm dostlara teşekkür ederim. Benim kimsenin ekipmanını nasıl satacağına müdahale etmem söz konusu dahi olamaz. bu ilanı zorunluluktan yada marka değişikliği sebebiyle satış yapan forum dostlarımıza (onların anlayışına ve affına sığınarak ) demokratik bir tepki için açtım. lensler imin tamamını bu forumdan satın aldım fiyatları zaten ortada. İMKB de bile bu kadar hızlı düşüş yaşanmıyor satılık ilanı çıktıktan sonra ürün fiyatı dolara inat aşağı bir ivme kazanıyor :) bir alıcı olarak bu durum işime gelse de üzülüyorum aslında bu lenslerin ve gövdelerin hak ettiği fiyatlar bunlar değil, diğer ülke forumlarının da satış ilanlarına bakıyorum çok uçurum var :(

İlan kaldırılabilir anlayışınız için tekrar teşekkür ederim.

22
Zaman Aşımı / Ynt: Tüm ekipmanım satılıktır.
« : 19 Şubat, 2014, 01:35:04 »
Fiyat doğrudur bizimkisi umut  :-[

23
İbrahim abi  PM attım  :D

24
Zaman Aşımı / Tüm ekipmanım satılıktır.
« : 19 Şubat, 2014, 00:04:18 »
K-3...........................................................5.090 Tl (okadar sıfırki daha elime geçmedi)
Pentax 10-17 Fisheye..............................1.140 Tl
Pentax 40 Limited Silver...........................980 Tl
Pentax 70 Limited....................................1.190 TL
Pentax A 50 1.7........................................400 Tl
Sigma 105 Makro.....................................1.090 Tl
BK-777C Ball Head Tripod.........................600 TL
Fancier Kingkong 30  Sırt Çantası.............250 Tl
Toshiba 16 GB Exceria 90/60 2 adet.........200TL


Pazarlık ve takas teklif etmeyiniz daha ucuzu varsa onu alın lütfen :)

25
Zaman Aşımı / Ynt: Satılık Fujifilm XE-1 body
« : 18 Şubat, 2014, 16:36:42 »
ii satışlar, gövde ücretsiz mi?

Discovery cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi


26
ben bir ekipman fetişistiyim :)
sonuç mu; kendini tanı, ne ile mutlu olacağını belirle, en iyi makina her an yanında olan, sana en çok fotoğraf çekmeye imkan veren makinadır

 :o 8) ??? :-X ;D

27
ozbay hocam Ricoh'u çok küçümsemiş siniz :) çok uluslu bir şirket sadece Pentax markasından ibaret değil http://www.ricoh.com/about/company/data/ linki incelerseniz Türkiye bütçesinin 3 katı sermayesi olduğunu görürsünüz :)

28
Aslın da Ricoh şirketini AB gibi düşünüyorum, girmek için 50 yıldan buyana bekliyoruz :) FF içinse şirketin politikası şu olabilir; çıkarmaması çıkarmasından daha çok reklam yapmasına ve konunun tartışılmasına sebep oluyor.

29
500px / Ynt: http://500px.com/MuratAti
« : 12 Şubat, 2014, 20:16:40 »
Lens görevini yapmış ama göndermişsiniz. ülkemizdeki çalışma hayatı gibi olmuş en çok çalışan ilk gönderilir :)

30
500px / Ynt: http://500px.com/MuratAti
« : 12 Şubat, 2014, 20:10:30 »
ilk defa bir fotoğrafım 500px'de ilk sıraya yerleşti.

http://500px.com/photo/60727726?from=popular


Gerçekten çok güzel bir resim, e bu fotoğrafı da koysunlar bi zahmet, kit lens mi?

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 8